Aristo nesnenin var olabilmesi için ayakta kalabilmesi, bugünkü anlamı ile
bir strüktüre sahip olması aynı zaman da sağlam olması gerektiğini; daha sonra ise var
olabilmesinin bir anlamının ve bir nedeninin olması gerektiğini düşünmüş. Yani bir işlevinin
olması lazım ama bugünkü anlamıyla bir işlevden söz edemeyiz çünkü tarihsel süreçte
kelimelerin anlamı kayabiliyor.
Nesnenin var olmasından ve neden var olduğundan
sonra onu diğer şeylerden nasıl ayırabileceğimizi sağlayan sıfatı üçüncü neden olarak
tanımlarken ,Vitruvirus , bu sıfatı “estetik ve güzellik” olarak tanımlıyor.
Modernizm öncesi akımlarda (gotik ,barok ,romanesk vb.) yapıların hepsi fix bir
görünüme, fix süslemelere sahip oldu.Bundan dolayı o dönemde ki mimarların eserleri
birbirine benzer ve ayırt edilemez bir durumdaydı. Bir nevi sanat gibi öznel bir şey zanaat
gibi yaygın bir şeye dönüştü. Bilim ilerlerken yapının oluşmasında teknik oluşturulmaya
başlanıyor ve mühendisler altın çağlarını yaşıyorlar. Bu yüzden mimarlar telaşa
düşüyor, çünkü konfor alanlarından rahatsız edilip benzersizi üretmek durumunda
kalıyorlar. Bu sayede oluşan yeni tarzlar modern mimari akımları oluşturuyor. Artık her
mimarın bir dili var ve birkaç göz alışıklığımız varsa yapıya bakınca hangi mimarın yapısı
olabileceğini anlayabiliyoruz. İşte mimarların arayış içinde olduğu bu dönemde
L. Sullivan mimarlara kültürel ve toplumsal rolü ön plana çıkan, faklı bina tiplerinin farklı
malzemelerle ilişkilendirildiği bir yaklaşım nasıl olabileceğini öne sürerek bu durumu
“işlev” olarak nitelendiriyor ve bu bağlamda birçok tartışmaya yol açan biçimin işlevi
izlediğini söylüyor. Daha sonra mimarlar bilimin farklı dallarından işlev arayışı içine
giriyorlar. Bunlar biyolojik analoji, mekanik analoji ve matematik.
Biyolojik analoji : Darvinist kuramdan beslenen işlevsellik tanımıdır. Evrimsel süreçte
kullanılan organ güçlenirken kullanılmayan yani işlevi olmayan organ zaman içinde
köreliyor ve kayboluyor. İşlevinde bu anlamda yapının sadece ihtiyacı olduğu kadarını
alması gibi bir işlevsellik ilişkisi var.
Mekanik analoji : Endüstriyel dönemde sürekli makineleşme olduğundan dolayı
mimarlar için makinalar ilham kaynağı olmuş ve makina zaten işlevsellik için icad
edilmistir . Le Corbisier “ev makinadır” ifadesini kullanmış ve evin bir makina gibi
işlevsel bir aygıt olarak kullanılması gerektiğinden söz etmiştir.
Matematik : Mimarlar için matematiğin kesinliği ilham kaynağı olmuştur. Çünkü kesinlik
getirilen yapı da işlevsellik fazlasıyla beslenir. Matematik mimarlığa kesinlikler,
doğruluklar, ehemmiyet durumu sağlamıştır. Özellikle mimaride fonksiyondan
yararlanılmaya başlanılmasını sağlamıştır çünkü fonksiyon sayesinde soyut bir
matematiksel ifade görselliğe dönüşmüştür, kodlamalar yapılmaya başlanmış ve
parametrik mimari başlangıcını yaşamıştır.